Hüseyin BOZKURT Yeminli Mali Müşavir huseyinbozkurt@firatymm.com
YAŞAMIN İKİZ ANAHTARI
İnsan ilişkilerinde bizi ön plana çıkaran, saygıdır. Saygı, ön yargısız olmalıdır. İletişim kurduğumuz kişi, hayvan, nesne ve oluşumun haklarını,değerlerini, inançlarını ve özelliklerini göz önünde bulundurmamız gerekir. Saygı göstermek TDK sözlüğünde 'saymak, değer vermek' olarak açıklanmıştır. Saygı bir kimseye; değeri, üstünlüğü,yaşlılığı, yararlılığı ve kutsallığı gibi nedenlerle; o kişi yada şeye karşı gösterilen dikkat,özen,ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet ve ihtiramdır. Veya başkasını rahatsız etmekten çekinmektir..
Saygı o kadar çok boyutludur ki; bazen de insana, hayvana, tabiata, projeye, emeğe,anneye, babaya, yöneticiye, eşe dosta, öğretmene gösterilen bir tutumdur. Saygı duymak, içten gelen bir duygudur. Saygı göstermek bazen göstermelik yapılır. Bu nedenle, saygı duymak ile saygı göstermek farklıdır. İnsan her saygı duyduğuna içten saygı gösterir ama her saygı gösterdiğine saygı duymayabilir.
Saygı, bazen kişinin kendi yarattığı değerden değil de konumundan kaynaklanır. Mesela aile büyükleri ve amir konumundaki kişilere duyulan saygı, bu türden saygıya bir örnektir. Onlar, saygıyı uyandırmasalar bile biz onlara saygı gösteririz. Saygıyı bazen çok samimi hisseder ve duyarız. Âşık olmak gibi… Bazen karşı kişinin sahip olduğu değer ve bilgiler bizi ona hayran kılar. Ve ona saygı duyarız. Öğretmenlere duyduğumuz saygı da bu türdendir. Burada saygı, bilginin fiyatıdır aynı zamanda.
Çevremizin bize saygı duyması için bizim insanlara benzer duyguları vermemiz gerekir. İyi olduğumuz konularda kendimizi geliştirip,kendimize güven duyarsak çevremiz de bize saygı duyacaktır. Evet, anahtarın biri şüphesiz ki saygıdır.
Diğer anahtar ise sevgidir. Bir kişinin her istediğini yaparak sevgi kazanılmaz. Bu kişiyi sıkıntıya sokar sonunda. Sevgi genellikle; bizi dinleyen, anlayan, kişiliğimize saygı gösteren, yargılamayan, çok eleştirmeden farklılıkları hoş görüp olduğu gibi kabul eden, suçlamayan, değer veren, geliştiren insanlara duyulur. Kişilerin kendi kararlarına müdahale etmez ve kendilerini özgür hissetmelerine olanak verirsek, zaman tanır ve şefkat gösterirsek sevilen insan oluruz. Keyif alınan kişi oluruz.
Sevgi ve saygı insanda olması zorunlu duygular değildir. Biri tarafından çaba sarf edilerek ve emek harcanarak kazanılabilir. Hiç kimse, hiçbir kimseyi sevmek yada saymak zorunda değildir. İster anne baba olalım, ister eş olalım, ister amir olalım, ister ise sorunlu biri olalım, hiç kimse bizi sevmek saymak zorunda değildir.
Kim olursak olalım, gücümüz ve koşullarımız ne olursa olsun çevremize değer vermemiz ve onları geliştirmemiz sayesinde sevgi ve saygı kazanmak zorundayız. Başkalarının sevgi ve saygısını ancak biz bunları yaparsak görürüz. Yani karşıya bir şeyler vermek ve emek harcamak suretiyle sevgi ve saygı kazanırız.
Sevgi bir ilaç gibidir. Ona, hem sahibiz, hem de muhtacız. İmalatçısı biziz ama formülüne uygun üretebilirsek. Ve üretildikten sonra karşımızdakine ve bize ilaç gibi gelir. Yaraları iyileştirir. Kötülük ve dargınlığı unutturur.
Sevgi su gibidir, bir yudumu bile çok işe yarar. İçimizdeki sevginin gücünü bilemeyiz çoğu kez. Ve sevi veririz ister istemez. Yağmur gibi yağdırırız. Bazen bu yağmurdan payını alanlar olur. Pay sahibi ya küçük bir KELEBEK, ya küçük bir hayvan yavrusu, ya uçan kuşlar veya bir insandır. Bazen çok yakından, bazen de ta uzaklardan hissedilir SEVGİ.
Sevgi ant içmeyi dinlemez. Yemin bozdurur. Sevgi üzerine kurulan bu dünyada sevgisiz yaşamak ve bundan mahrum kalmak mümkün değil. Tüm hırs, kıskançlık, saldırı, kin, nefretlerimize rağmen sevgiyi öldüremeyiz. Sevgi güçlendirir insanı, zorluklara karşı. Hem kendimizi hem de bekleyenleri sevmeli ve mutlu etmeliyiz. Hemen sevmeliyiz. Ve hemen söylemeliyiz yarın çok geç olmadan. Zira dün geri gelmeyecek, yarın belli değil öyle ise hemen şimdi. Sevginin gerekliliğini ve önemini asırlar önce Yunus EMRE bakın nasıl dile getirmiş.
'Gelin tanış olalım. İşi kolay kılalım. sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz' diyerek sevmenin, işleri kolaylaştıracağını, bu dünyanın kimseye kalmayacağını belirtmiş ve bu gün yaşayalım demiş.
Evet ''Gelecek kin, nefret, şiddet, kavga ve savaşın üzerine değil, sevgi, hoşgörü, birbirimizi kabullenme üzerine inşa edilecektir.'' Bu nedenle, yeni nesile verilecek en büyük armağan, onlara hoşgörülü bakışı ve affetmeyi öğretmek olacaktır.
Eğer çocuklarımız hoşgörü ile büyürse, sabırlı olmayı öğrenirler. Sabır acıdır ama meyvesi tatlı. Hoşlanmadığına sabredemeyen kişi, hoşlandığını elde edemez ki..
Yüreklerimizi taş gibi sert değil, kalp kırmamak için toprak gibi yumuşak yetiştirmeliyiz. Zira toprak da dostluklar kurulur, güller açar.
O halde saygıya toprak, sevgiye gül diyebiliriz. Evet,hoşgörünün adı ise gül bahçesi olmalı. Ve şair bakın hoşgörü, sevgi ve saygıyı nasıl anlatıyor şiirinde:
Gelirim dediydin.. Gelmedin.. Gelseydin kucaklayacaktım seni doyasıya.Taa gönüle uzanasıya.. Çayımızı kendi ellerimle her zamanki gibi yine ben demleyecektim.. Çay, yalnızlığa hüzün taşır.. Sohbete ise muhabbet. Muhabbet demleyecektim.
Ve Gül bahçesinde, hoşgörüyle olgunlaşan muhabbet güllerini anlatacaktım sana.
Unutmayalım ki… Sevgi, SAYGI bahçesinde yeşerir.
Bir zamanlar ülkemizde anahtar dağıtanlar, ikiz anahtar dağıtsalardı şimdi her taraf gül bahçesi olmaz mıydı? Ne dersiniz ? Sevgi ve saygıyla kalın…
|